Ana Sayfa
Aradığınız Herşey Burda
Bati Trakya Videolari
Rumeli Balkan Turkuleri
Dost Siteler
Batı Trakya Tarihi
Bize Göre 14 Mayıs (Satıldıkmı)
Devlet Bahçeli Batı Trakya’da Akrabasının Mezarını Ziyaret Etti
Dr. Sadik Ahmet
Pomaklar Oz ve Oz Turktur
Pomaklar Oz ve Oz Turktur (English)
Lozan Antlasmasi
Balkanlarda Turk Katliamlari
=> Bati Trakya'da Soykirim Var
=> Bulgaristan Turkleri
=> Bosna Turkleri
=> AB'NİN KATLİAM VE SOYKIRIM SİCİLİ RAPORU
Balkanda Yasayan Turkler
Kibris
Kerkuk - Musul
Atatürk ve Batı Trakya Davası
Atatürk ve Batı Trakya Türkleri
Niçin 29 Ocak?
Batı Trakya Kronolojosi --> 1921-1923
Sayaç
 

Bati Trakya'da Soykirim Var

 BATI TRAKYA'DA SOYKIRIM VAR!

Okunma Sayısı :1357

 Türkler, siyaset, askerlik, iktisat, bilim, kültür, sanayi, eğitim ve yönetim alanlarındaki üstünlükleri sayesinde Balkanlar'a

yerleşmişler ve beş asır süren bir dönem boyunca bölgede barışı ve refahı sürdürmüşlerdir.

 

Osmanlı'nın Balkanlar'a yerleşmesine mani olamayan Avrupa güçleri, Türkleri Balkanlar'dan çıkarmak üzere durmaksızın planlar yapmağa ve ellerindeki her türlü gücü kullanmağa çalışmışlardır. Öte yandan, Balkanlar'da yaşayan milletlerin arasında Türk'e ve İslam'a karşı sonsuz ve tedavi kabul etmez bir nefret hastalığının aşılanması için çok çalışılmış ve bu yolda başarı sağlanmıştır.

 

Tüm Balkanlar'da siyasetçiler sıklıkla Türk veya Türkiye öcüsü kartını iç ve dış siyasette kullanırlar. Prof. Oral Sander'in

dediği üzere, Balkanlar'daki milletlerin tek ortak konusunu Türk düşmanlığı teşkil etmektedir.

 

Türk Milletinin istikbalinin ve sınırlarının tartışmaya açıldığı şu günlerde Türkiye 1950'den başlayan dış politika tutukluluğunu

Balkanlarda kırmak, savaş suçlusu Hırvatistan'ın bile AB üyeliği konuşulurken ülkemize yapılan dayatmaları perde arkasını görmek için, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazandığı 1830 tarihinden günümüze hiç değişikliksiz sahnede olan Yunan Megali İdeası'nı anlamak için Batı Trakya Türkleri'nin sorunlarını derinlemesine bilmeliyiz.Tarihin hiçbir devrinde azınlıkta kalan bir topluluk hele ki Türk-İslam Medeniyeti akidelerine sahipse Medeni Avrupa'nın ihraç etmeye çalıştığı sözde insani değerlerden

nasiplenememiştir.

 

1994 yılında Srebrenica'da UNPROFOR barış gücünün ve BM gözlemcilerinin gözleri önünde 8640 Müslüman Boşnak güvenli bölge ilan edilen şehre giren katil Sırp askerleri tarafından tarihte eşine rastlanmayan bir katliama uğramışlardır. Ve tüm Bosna'da yaşanan insanlık dramı, medeni ve insan hakları çığırtkanı AB' nin burnunun dibinde üstelik de katillere karşı kurbanların bölgeye tek taraflı uygulanan silah ambargosu maskesi altında kendilerini savunma hakkı bile verilmeden sahnelenmiştir .

 

AB ve tüm dünyanın medeni ve gelişmiş ülkelerince uygulanan çifte standartlar Batı Trakya'da da kendini hiç sansürsüz göstermektedir. Aşağıda anlatılacak olan acımasız ve insanın tahammül sınırlarını zorlayan soykırım uygulamalarına karşın AB'nin ekonomik ve kültürel yönden en geri bırakılmış bölgesi olan Batı Trakya'yı hiçbir Alman Hristiyan Demokrat Milletvekilinin ziyaret etmemiş olması diğer bir çarpıcı örnektir.

 

İsmet Paşa Lozan Konferansının çeşitli oturumlarında Yunanlıların Anadolu'da yaptıkları zulmü ayrıntılı bilgiler vererek anlattı,

Batı Anadolu'da ki Yunan işgali sırasında 1,5 milyon Türkün öldürüldüğünü veya sürgüne gönderildiğini açıkladı.Justin

McCarthy, Yunan bağımsızlık hareketinden Anadolu'daki kurtuluş savaşı'nın sonuna kadar öldürülen Müslümanların sayısını

5.060.000, göç etmek zorunda kalan Müslümanların sayısını da 5.381.000 olarak veriyor. İsmet Paşa Lozan'da ayrıca Yunanlıların Anadolu'yu istila ettiklerinde 27 büyük şehri, 1.400 köyü, 98.000 evi yakıp yıktıklarını da söylüyor. Yunanlıların Anadolu'da açtıkları zararın maliyeti dört milyar altın Frangı buluyordu.

 

Bütün bu nedensiz nefrete ve kine karşın 1923 tarihinde uluslararası hukuka göre azınlık durumuna düşen Batı Trakya

Türkleri 2004 yılına değin neler yaşadılar.Türkiye'nin üzerine düşenler veya Azınlığımızın beklentilerine karşılık Batı, Türkiye

üzerindeki stratejisini ta o günlerde saptamıştı.Ulusun kaderinin yanı sıra Batı Trakya Türk azınlığının da kaderinin çizildiği

Lozan'da Lord Curzon Batının Türklük üzerindeki stratejisini şu sözleriyle dile getiriyor:

 

"Konferansta bir neticeye varacağız. Ama memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz.Hiçbir dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmek için paraya ihtiyacınız olacaktır.para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakilerde.İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz." Anlayana yeterince açık değil mi!

 

Batı Trakya Müslüman Türklerinin Yunanistan'da tüm yaşamsal alanlarda olduğu gibi din özgürlüklerinin de Yunan Yönetimince ihlal edildiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 14 Aralık 1999 tarihli ve 717 sayılı kararı ile resmen kabul edilmiştir.Batı Trakya'da Türk azınlığın biri Gümülcine'de diğeri İskeçe'de olmak üzere iki müftüsü vardır.

Bu arada, Yunan yönetimi uluslararası hukuka ve Lozan antlaşması hükümlerine aykırı olarak Ahmet Damatoğlu isimli bir Çingene 1973 yılında Dimetoka'ya müftü, Müslüman olmayan bir kişi de 1967 yılında İskeçe Dinî İdaresi'nin Yönetim Konseyi'nin başkanlığına tayin edilmiştir.Vaaz ve irşad heyeti 15 Aralık 1990 tarihli toplantısında, 28 Aralık 1990 Cuma günü Rodop Vilayetinin bütün camilerinde yapılacak müftü seçimine katılacak adayları belirleyip seçim gününü ilan edince, hükümet 24 Aralık 1990 tarihli bir kararname çıkarmıştır. Bu kararnamenin hükümleriyle müftülerin tayinleri valilerin yetkisine bırakılmıştır.

 

Rodop Vilayeti Müslüman Türk Halkı, daha önce kararlaştırılmış ve ilan edilmiş olan müftü seçimini 28 Aralık 1990 Cuma günü bütün camilerde gerçekleştirmiştir. Yapılan açık oylamada en çok oyu alan Sayın İbrahim Şerif, üç aday arasından Gümülcine Müftüsü , yine en çok oyu alarak Mehmet Emin Aga İskeçe müftüsü seçilmişlerdir.Müftülük kurumu Türkiye'de anlaşılan tabirinden farklı olarak Azınlık içinde boşanma, miras, nafaka gibi şahsi olaylardan kaynaklanan meselelerin yönetiminde söz sahibidir.

 

Yunan yönetimi, seçilmiş müftülerin toplum içindeki itibarından rahatsız olduğu için, müftülük sıfatını gasp etmiş gerekçesiyle,

seçilmiş müftüleri mahkemelere sevk etmektedir. Yürütülen baskı ve yıldırma politikasının parçası olarak ilgili gerekçeyle Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif 21 Mayıs 1993 Tarihinde Selanik Bidayet Mahkemesine sevk edilmiştir. Görüşülen mahkemede seçilmiş müftü İbrahim Şerif'e 9 ay hapis verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruda, mahkeme 02.12.1999 tarihinde lehde karar vererek Yunan Hükümetini 2.700.000 drh. para cezasına çarptırmıştır.

 

Yapılan İnsan hakları ihlallerine bir diğer örnek ise İskeçe seçilmiş müftüsü Mehmet Emin Ağa'nın aynı gerekçelerle 12 Nisan 1994 tarihinde İskeçe'de suçlu sandalyesine oturtulmasıdır. 24 Ocak 1994 tarihinde Larisa İstinaf Mahkemesi Mehmet Emin Aga'yı 10 ay hapisle cezalandırmış ancak kendisi 6 ay tutuklu kaldıktan sonra rahatsızlığı nedeniyle kalan ceza paraya çevrilmiştir.

 

Ancak halen yayınladığı her mesaj için ayrı ayrı davalar açılmakta ve Batı Trakya'dan yüzlerce kilometre uzaklarda Lamiya, Larisa, Selanik mahkemelerinde yargılanmaya devam etmektedir.İskeçe seçilmiş Müftüsü Mehmet Emin Aga'nın başvurusuyla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 17 Ekim 2002 tarihinde açıkladığı kararında ise Yunanistan'ı tekrar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin düşünce, inanç ve din özgürlüğünü güvence altına alan 9. Maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle suçlu bulmuştur.

 

Yunanistan'ın Batı Trakya Türklerine yönelik bu uygulamalarına karşılık Türkiye, 1991 yılında İstanbul Rum Ortodoks Patriği'ne Sen Sinod Meclisinin serbestçe seçtiği Patrik Batholomeos'u resmen tanımış, her türlü faaliyeti özgürce yürütmesine imkan sağlamıştır. Aynı şekilde, 30-31 Mart 1991 tarihinde İstanbul'da Rum azınlık vakıfları yönetim kurulları seçimleri serbestçe yapılabilmiştir.

 

Batı Trakya bölgesindeki demografik yapıyı Yunan unsurlar lehine değiştirmek isteyen Yunanistan, bölgedeki Türk azınlığı baskı politikası ile göçe zorlarken, diğer bölgelerden buraya göçü teşvik etmektedir. Özellikle eski SSCB'de yaşayan Yunan kökenliler çeşitli vaatlerle getirilerek, bu bölgeye yerleştirilmektedir.

 

Batı Trakya azınlığına ait bir kısım arazilerin kamulaştırılarak bu göçmenlere dağıtımı yoluna da gidilmiştir. Batı Trakya'da Rodop ilinde "Romania", İskeçe'de Eketenepol adlı göçmen yerleşim birimleri kurulmuştur.

 

Batı Trakya bölgesine uygulanan bu politika sonucu Yönetim'in sağladığı ekonomik ve sosyal avantajlarla konumunu güçlendiren göçmenler, azınlığa yönelik saldırı eylemlerinde de kullanılmaya başlanmasıyla bölgede yeni bir gerginlik kaynağı oluşmaktadır.

 

Bunun bir örneği, 2002 Ağustos'unda Doğu Rumeli'nin Türkler tarafından fethinin kutlanması amacıyla geleneksel olarak

düzenlenen Seçek Şenlikleri esnasında Şapçı Belediye Başkanı'nın daveti ile Şenliklere konuk olarak katılan TC Kültür Bakanlığı halk oyunları grubuna bu göçmenlerin saldırması ve tacizi sonucu yaşanmıştır. Diğer bir güncel örnek ise Yunanistan'da Mart 2004 seçimleri akabinde sağ görüşlü Yeni Demokrasi Hareketinin zaferinin açıklandığı ilk dakikalarda İskeçe'de Rumeli'de Osmanlı'nın fetihten sonra inşa ettiği ilk camii olan Okçular Camiî kimliği belirsiz Yunanlı fanatikler tarafından kutlama mahiyetinde yakılmıştır.

 

Bölgedeki demografik yapıyı değiştirmeye yönelik bir diğer uygulama da,Yunanistan Başpiskoposu Hristodulos'un Batı Trakya da, 1 0cak 1999 tarihinden itibaren 3. çocuğa sahip "Elen-Ortodoks" ailelere yerel metropolitliklerce ayda 40.000.-Drahmi maddi yardım yapma kararı alması gösterilebilir. Tamamen ırkçı bir karakterde olan bu uygulama sadece Elen-Ortodoksları kapsamakta ve Batı Trakya'daki nüfus artış oranını Hristiyanlar lehine değiştirme amacını taşımaktadır.

 

Azınlığın kangrenleşmiş bir diğer yarasını eğitim sorunları oluşturmaktadır.Batı Trakya'da eğitim çağ dışı koşullarda, kaynak

yokluğu içinde sürdürülmeye çalışılmaktadır.1985 yılına gelindiğinde; Batı Trakya'da Yunanlı yetkililerce azınlık

eğitimine yönelik baskılar iyice artmıştır. Pek çok azınlık okulu sebepsiz yere kapatılmıştır. Yunanlı yetkililer 1990'lı yılların

başlarında; bazı dağ köylerindeki okul müdürlerine maksatlı olarak formlar doldurtmuşlardır. Bu formlarda şu ilginç soru yer almakta idi: "Okulunuzdaki öğrenciler Pomak mı, Çingene mi, Yunan mı?" Bir okul müdürü bu soruya karşılık, 'Türk" cevabı vermesinden dolayı okul kapatılmış ve müdür emekliye sevk edilmiştir. Hatta müdürün emeklilik yaşı gelmediği için, halen maaşını da alamamaktadır.

 

Günümüzde azınlık okullarında okutulan Türkçe Okuma ders kitapları 30.7.1968 tarih ve 611-1.7.263-12254 sayılı Türkiye Cumhuriyeti, Millî Eğitim Bakanlığı emri ile ve daha sonraları 1973, 74, 75 ve en son 1978'lerde yapılan altıncı baskılar hâlâ kullanılmaktadır.

 

Anlaşmalar çerçevesinde azınlık ilkokullarının bazılarına ulaşabilen son kitap; Matematik 3'tür Bu kitap 1994 yılından bu

yana azınlık okullarında kullanılmaktadır. Eğitim ve öğretimde kullanılan kitaplar 21'nci yüzyıla girdiğimiz şu sıralarda içerik

olarak Türkiye'den ve Yunanistan'dan geride seyrettiği tartışmasız bir gerçektir. Hal böyle iken öğretmenler derslerini işlerken güçlük çekmektedir. Şöyle ki; azınlık okullarına kaynak kitapların girmesi yasaktır. Okullarda televizyon ya da video bulunmamaktadır. Ancak öğretmenler kendi yetenek ve imkânları ile hazırladıkları doküman ya da materyalleri fotokopi yaparak derse sokabilir, ancak birer suretini okul müdürüne teslim etmek şartıyla...

 

Hatta bu fotokopi dokümanlar yüzünden, bazı köy okulu öğretmenleri sürgünle cezalandırılmıştır.

 

Yunan yetkililerin Türklerin ifade özgürlüğünü resmi ya da gayri resmi yollardan engellemeye çalıştığına dair pek çok olay rapor edilmiştir. Bu yollardan birincisi, ajitasyon ortamı yaratarak ve sürekli istihbarat servisi tarafından takip edildiği izlenimi verilerek azınlığın dışarıyla bağlantı kurmasını engellemeye çalışmaktır. Meclisteki Türk vekiller ve Mehmet Emin Aga gibi dini liderler Türk devletinin işbirlikçileri olarak görülmekte ve sürekli polis denetimi altında bulundurulmaktadır. Diğer taraftan,İskeçe'de bir okulda öğretmenlik yapmakta olan Rasim Hint, 1996'da görev yaptığı okulu azınlık yerine "Türk okulu" olarak nitelendirdiği gerekçesiyle bir yıl boyunca görevden uzaklaştırılmış ve aynı sebepten dolayı 1996-98 yılları arasında

İskeçe'nin dağ köylerindeki okullardan birine sürülmüştür.

 

Yunanistan'da Batı Trakya Türkleri'nin siyasi haklardan mahrum edilmesi için bir dizi önlem alınmıştır.Yeni Yunan Seçim kanununa göre genel seçimlere katılacak parti veya bağımsız adayların, seçilebilmeleri için ülke çapında %3'lük barajı aşmış olmaları gerekmektedir. Bağımsız milletvekillerine de bu barajın uygulanmış olması, azınlığın bağımsız adaylarını Yunan Parlamentosuna gönderebilme şansını sıfırlamıştır. Son seçim sonuçlarına göre bir parti veya bağımsız adayın %3'lük ülke barajını aşabilmesi için yaklaşık 200.000 oy alması gerekmektedir. Halbuki Batı Trakya Türk azınlık mensuplarının sayısı toplam 140.000 civarındadır. Türk azınlık, konan %3'lük ülke barajıyla bağımsız milletvekili çıkarabilme şansını yitirmiştir. Dolayısıyla Türk milletvekili adayları Yunan partilerinden aday olmaya zorlanmıştır.

 

Azınlığınızın durumu ekonomik alanda da içler acısıdır. Lozan Anlaşması'nın resmi verilerine göre, Batı Trakya Türk azınlığı

1920'lerde toprağın %84'üne sahipti, ancak bu oran günümüzde % 24'e düşmüştür. Bunun nedeni, Yunan hükümetlerinin, Yunan vatandaşlarının bölgeden toprak alması için gösterdiği kolaylıklar ve ayrılan kotalar, Türk topraklarının kamulaştırılması,arazilerin birleştirilmesi (anasdasmos) uygulaması, Osmanlı toprak dağılımının ve mülkiyetlerinin tanınmaması ve Sovyetler Birliği'nden getirilen Yunan göçmenlerin yöreye yerleştirilmesidir. Kamulaştırmanın nasıl adil olmayan bir şekilde yapıldığı oranlara bakılarak anlaşılabilir.Kamulaştırılan arazilerin %80-90'ı Türklere, sadece %10-20'si Yunanlılara aittir.Diğer taraftan, anasdasmos uygulaması Türkler için ayrı bir problemli konuyu teşkil etmektedir.

 

Anasdasmos, verimli toprakların değerini artırmak ve kullanılmayan arazinin de ekilmesini sağlamak amacıyla zaman içinde miras ya da başka nedenlerle bölünerek küçülmüş ve ekonomik verimliliğini kaybetmiş toprakların kendi aralarında ya da başka toprak parçalarıyla birleştirilerek, yeniden dağıtımı uygulamasına verilen addır. Türkler genelde topraklarının en verimli parçasını anasdasmosa katmaya zorlanmakta fakat karşılığında daha büyük ancak çok daha verimsiz toprak parçaları kendilerine verilmektedir.Osmanlı'dan gelen topraklar meselesinde de Yunan otoritelerinin ayrımcı politikaları göze çarpmaktadır. Devlet Osmanlı tapusunu,eğer sözkonusu arazi bir Yunanlı çiftçiye aitse tanımakta iken, aynı haktan Türk çiftçiler yararlanamamaktadır. Bu şekilde, 1974 yılında İskeçe'nin İnhanlı nahiyesindeki 1.800 hektar arazi, Yunan Devlet Malları Konseyi tarafından kamulaştırılmıştır. Gerekçe ise toprak üzerindeki iyeliğin 1872 tarihli Osmanlı tapusu dışında başka bir belgeye dayanmamış olmasıdır. 1990 yılına kadar Türklerin bölgedeki toprakları üzerindeki hakları önemli ölçüde kısıtlanmıştır. 1938 yılına ait 1366 sayılı kanun Batı Trakya'yı sınır bölgesi olarak nitelendirmiş ve bu bölgedeki toprakların Yunan asıllı olmayanlara satılmasını yasaklamıştır.

 

Bu konudaki haksız uygulamalar Avrupa Konseyi'nin ilgisi buraya çekilene kadar sürmüştür. Konsey, bu uygulamaların Avrupa Birliği'nin insanların, hizmetlerin ve sermayenin hareket özgürlüğü ve aynı zamanda mülkiyet hakkı ile ilgili normlarına aykırı olduğu yönünde karar almış ve Lüksemburg Mahkemesi'nde dava açmıştır. Mahkeme de bu uygulamayı Roma Anlaşması'nın 52. maddesine aykırı bulmuştur. Bunun üzerine Yunanistan 31 Ağustos 1990'da 1892 sayılı yeni bir kanunu yürürlüğe koymuştur. Ancak hala eski kanunda olduğu gibi bölgede toprak alımı için devlet izni gerekmektedir.

 

Batı Trakya'da Türk nüfusun büyük bölümü köylerde yaşamakta, dolayısıyla tarımla uğraşmaktadır.Yunan Yönetimi, toprağa bağımlı Türk azınlığın ekonomik açıdan güçlü bir duruma gelmesini engellemek amacıyla, zamana ve koşullara göre değişiklik gösteren baskılar uygulamaktadır. Türk azınlığın kamu kurumlarında görev almaları engellenmekte, kamulaştırma, arazi birleştirmeleri, tapu ve zilyetliği tanımama gibi yollarla azınlığın sahip olduğu topraklar ellerinden alınmakta ve yeni gayrimenkul edinmelerine çeşitli kısıtlamalar getirilmektedir.

 

Bu hususta, "Trakya Müslümanlarına ait arazileri, zirai yapıları, Yunan vatandaşı ve Hristiyan dinine mensup Elenlerin satın

almaları için" Yunanistan Merkez Bankası ile Ziraat Bankası arasında kolay kredi temini amacıyla 22 Kasım 1966 tarihinde

imzalanan anlaşma en göze çarpan örnek olarak verilebilir.

 

Söz konusu anlaşma sonraki yıllarda da yenilenmiş olup, halen yürürlüktedir.Türk azınlığın tarım ve bazı küçük işletmeler gibi

ekonomik hayatın sınırlı bir bölümünde faaliyet göstermesine olanak tanınmaktadır. Ancak, Yunan Yönetimi'ne yakın olanlar

dışındaki azınlığın, özellikle Türkiye'den almış oldukları diplomaların denkliği tanınmadığı için serbest meslek erbabı

olarak faaliyet gösterecek olan azınlık mensuplarına çeşitli idari zorluklar çıkarılmakta ve mesleklerini icra etmeleri engellenmektedir.

 

Yunanistan'ın Avrupa Birliğine girdiği 1981 tarihinden itibaren ülkeye 35 milyar dolar yardım yapılmıştır.Tahminen 10 milyar

doları Avrupa'nın kalkınmamış bölgesi olarak gösterilen doğu Makedonya ve Trakya bölgesine yatırım yapılmıştır. AB 'den alınan paralarla 850 işyeri ve fabrika açılmıştır. Buralarda 1600-1700 Yunanlıya istihdam sağlandığı halde hiçbir Türk'e veya Türk işadamına bir doları dahi değmemiştir.AB sınırları içindeki bir bölgenin ne kadar geri bırakılabildiğinin en çarpıcı örneği İskeçe ve Gümülcine ilçe sınırları içinde halen (2002 verileri) 8 köyün elektrik şebekesinden yoksun olduğu aynı şekilde bazı köylerde de hatlı telefon bulunmamasıdır. Türk kökenli eczacılara eczane açma izni verilmemektedir. Batı Trakya'da bir tek Türk Eczanesi yoktur.

 

Türk Toplumu'nun fertleri devlet memuriyetine alınmamaktadır.Vilayette, postanede, telefon-telgraf idaresinde, bankalarda, belediyede, ulaştırma sektöründe, bölgesel asayiş idaresinde, mahkemede, hastanede hatta köy koruculuğunda dahi Türk Toplumundan memur bulunmamaktadır.

 

Bu olumsuz tablodan yola çıkarak Batı Trakya'daki Türklerin ekonomik durumunu şu şekilde özetleyebiliriz;

 

a) Yüzde 90'nının sosyo-ekonomik yapısı toprağa dayanan Türk çiftçisi(Yapılan tarımın aslı tütüne dayalıdır, az miktarda kiraz

tarımı görülür.)b) Hiçbir fabrika, hatta 5 kişi çalıştırabilen bir atölyeye sahip olmayan küçük esnaf c) Yunanlı patronların işyerlerinde ve inşaatlarında çalışan işçi sınıfı

 

Ancak tüm bu olumsuzluklar içerisinde yaşam mücadelesi veren onurlu insanların yanı sıra Yunan megali ideasına hizmet eden Türk azınlık bireylerinin mevcudiyeti üzüntü vericidir.Bu bağlamda Yunan yönetimi'nin azınlığı Türk, Pomak ve Çingene olmak üzere üçe bölmek suretliyle kendi içinde parçalamak için çalıştığı ve bu amaçla "Mihaniki A.E." şirketinin sahibi Prodromos Emfiyecioğlu'ndan istifade ettiği acı bir gerçektir.

 

Emfiyecioğlu, Yunan yönetiminden aldığı yardımların yanı sıra Avrupa Birliği'nin "Kaybolmakta Olan Kültürleri Canlandırma"

amacıyla Yunanistan'a tahsis ettiği fonlardan da istifade ettirilmek suretiyle, Batı Trakya'da Pomaklık ve Çingenelik

bilincinin oluşturulması yönünde çeşitli organizasyonlar kurulmakta ve bunlara maddi destek sağlamaktadır.

 

Emfiyecioğlu 1974 yılına kadar adı duyulmamış kişiyken "Mihaniki" taahhüt şirketini kurarak, birdenbire yüksek karlar getiren büyük işlerde boy göstermeye başlamıştır. Sanayi, taahhüt, enerji ve gayrimenkul konularıyla iştigal eden şirketi ile devlet ihalelerinin bir numaralı ismi olmuştur. Emfiyecioğlu'nun Batı Trakya Türk azınlığı bölmek amacıyla destekledikleri arasında şu işler ve kuruluşlar bulunmaktadır:

 

"Pomakça-Yunanca, Yunanca-Pomakça Sözlük", "Pomakça Dilbilgisi Kitabı", Pomakça İlkokul 1. Sınıf Ders Kitabı", "Pomaklar Rodop Müslümanları", "Dağlık ve Pomaklar", Çingenece Sözlük" vb. çalışmaların hazırlanmasında maddi olarak katkıda bulunmak, "Trakya Kültürel Kalkınma Derneği", "Pomak Kültür Derneği", "Rum Sosyal Hizmetler Derneği", "Rembiyakos 2000", "Filippos" adlı derneklerin kuruluşlarına önayak olarak, bu dernekler vasıtasıyla yapılan etkinliklerde Pomak ve Çingene olarak suni kültürler yaratmak.

 

Türkiye aleyhindeki faaliyetleri tükenmek bilmeyen bu şahısla ilgili olarak 3 Nisan 1999 tarihli Avriani Gazetesinde yayınlanan "Cep telefonu Emfiyecioğlu'nu yaktı" başlıklı haberde ise "Parlamento Soruşturma Komisyonu tutanaklarında Öcalan'ı Yunanistan'a getiren ve götüren uçağın kiralama ücretinin işadamı Emfiyecioğlu tarafından ödendiğinin" belirtildiği gözden kaçmamalıdır.

 

Görüldüğü üzere Yunanistan, çok uzun vadeli ve programlı bir stratejiyle yürüttüğü asimilasyon ve Batı Trakya'yı Türkler'den

arındırma programını her türlü silahın yanı sıra, parayı da önemli bir silah olarak başarıyla kullanmaktadır.

 

Batı Trakya siyasi tarihinde Lozan antlaşmasından sonra kurulan tek siyasi parti suikast gibi kazada Hakkın Rahmetine kavuşan Dr.Sadık Ahmet'in girişimleri ile kurulmuş olan Dostluk Eşitlik ve Barış Partisidir.Kurumsal bazda ise hal-i hazırda en üst temsil organı olarak Batı Trakya Türk Toplumu Danışma Kurulu karşımıza çıkmaktadır.Batı Trakya Türklüğünü Uluslararası platformda savunan ve mücadelesini veren kurum ise Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonudur.

 

ABTTF'nin iki temel misyonu bulunmaktadır. Bunlardan Birincisi; Batı Trakya Türk Toplumu'nun haklı davasının ve toplumun Lozan Antlaşması başta olmak üzere diğer uluslararası anlaşma ve sözleşmelerle kazanılmış hakların savunulmasıdır. İkinci olarak bugün Avrupa sathına yayılmış sayıları 30 bine ulaştığı ifade edilen Batı Trakya Türklerinin mensubu olduğu kültürünü

yaşatılması ve bu yönde yapılacak çalışma ve faaliyetlerin yönlendirilmesidir. Bünyesinde 27 derneği barındıran bir üst

kuruluş olma özelliği taşıyan Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu tüzel kişiliğe sahip en büyük kuruluştur. Federasyon Faaliyet alanı itibariyle AGİT, Avrupa konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Birleşmiş Milletler'i saymak mümkündür.

 

Batı Trakya'daki Türk azınlığa ait sivil toplum kuruluşu niteliğindeki dernek ve birliklerinden bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

 

1) Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği

2) İskeçe Türk Birliği

3) Gümülcine Türk Gençler Birliği

4) Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği

5) Medrese mezunu Müslüman Muallimler Cemiyeti

6) Rodop İli SÖPA Mezunu Öğretmenler Derneği

7) İskece İli SÖPA Mezunu Öğretmenler Derneği

8) Seçek Azınlık Eğitim Kültür ve Spor Derneği

9) Rodop İli Galatasaraylılar Kültür ve Spor Derneği

10) Genç Akademisyenler Topluluğu

11) Vaaz ve İrşad Heyeti

12) Kalkanca Kültür Derneği

 

Bu kurumlarımızdan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği, Gümülcine Türk Gençler Birliği, İskeçe Türk Birliği, isimlerinde "Türk" sözcüğü olduğu için mahkeme kararıyla kapatılmıştır. İstanbul'da yaşayan Rum azınlığın okul, hastane ve diğer kurumlarda resmen "Rum" kelimesini kullandıklarını, ve bu kelimenin dini değil milli bir kimliği ifade ettiğini, aynı şekilde Batı Trakya Türk Azınlığının da "Türk" kavramını milli kimliklerini tanımlamak için kullandıklarını vurgulamak gerekir.

 

Yunanistan, göç ettirmek veya asimile etmek suretiyle Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nı tamamen eritme stratejisi uygulamaktadır. Bu amaçla Yunan Vatandaşlık Yasasının 19. Maddesi değiştirilmiştir. Eskiden bu maddenin hükmü şöyle idi: "Yunan olmayan kökenden bir kişi geri dönme niyeti olmaksızın Yunanistan'dan ayrılırsa, bu kişinin Yunan vatandaşlığını yitirdiğine hükmedilebilir.

 

Bu hüküm, yurtdışında doğmuş ve oturmakta olan Yunan-olmayan etnik kökenli kişilere de uygulanır. Ana-babasından ikisi birden veya hayatta olanı vatandaşlığını yitirmiş olan reşit olmayan çocuklardan yurt dışında yaşayanlar da vatandaşlığını yitirmiş olarak ilan edilebilir. Vatandaşlık Konseyinin aynı yönde alacağı karara dayanarak bu konuda İçişleri Bakanı hüküm verir." Batı Trakya Türk Azınlığı mensuplarını vatandaşlıktan çıkarmak için kullanılan bu madde, Yunan vatandaşları arasında "etnik kökenlerini" kıstas alarak, "Yunan asıllı olanlar ve olmayanlar" şeklinde ayırım yapmaktaydı.

 

Bu maddeyle vatandaşlıktan iskat edilenler kendilerine bir tebligat dahi yapılmadan, keyfi biçimde vatandaşlıktan

çıkarılmışlardır. Soydaşlarımız vatandaşlıktan çıkarıldıklarını sınır kapılarında öğrenmiş, haklarında alınan karara itiraz

edebilmeleri için Yunanistan'a giriş yapmalarına dahi izin verilmemiştir. Bu şekilde Yunan vatandaşlığı kaybettirilen

soydaşlarımızın sayısının 60.000 civarında bulunduğu tahmin edilmektedir 11 Haziran 1998 tarihinde Yunanistan Parlamentosu

Vatandaşlık Yasası'nın 19'uncu maddesinin iptal edilmesine karar verdiğini açıklamıştır.

 

Bununla birlikte, Yunan Hükümeti, binlerce vatansız soydaşımızın beklentilerinin aksine, yasa iptalinin geriye dönük etkisi olmadığını, yani vatansız soydaşlarımızın gasp edilen vatandaşlıklarının iade edilmeyeceğini bildirmiştir. Yukarda bahsedilen ırkçı ve soykırıma yönelik uygulama Avrupa Birliği Müktesebatı'nın aile bütünlüğünü koruyan hükümlerine de aykırıdır.

 

Avrupa Birliği'nin senelik yayınlanan Watch (izleme) raporlarında 1998 den bu yana Yunan Hükümetlerini insan hakları ihlalleri ile suçlamakta fakat ilginçtir hiçbir yaptırımda bulunulmamaktadır.

 

Yunanistan'ın sadece Türklere değil aynı zamanda ülkede yaşayan Arnavut ve Makedon azınlıklara da aynı soykırımı uyguladığı Amerika B.D. Dışişleri Bakanlığı'nın 1996 ve 2001 tarihli insan hakları raporunda da 10 sayfalık bir yer etmiştir.

 

Yunan stratejisini, 1974 yılı Sonbaharında Selanik Fuarı'nın açılışındaki konuşmasıyla Konstantin Karamanlis şu sözleriyle çok

öz ve veciz bir şekilde ifade etmiştir: "Bugünkü gücümüzle,Türkleri savaşarak yenmemize imkan yok. Mücadelemiz her çareye başvurarak sürdüreceğiz. Türklerin yaralarını kaşıyıp kanatacağız. .

 

Tüm bu yukarıda anlatılanlar 21.yüzyılın Avrupa Birliği ve Konsey Üyesi, Yunanistan'da cereyan eden soykırımın manzarasıdır. Batı Trakya Türk Azınlık 23 yıldır Avrupa Birliği sınırlarında yaşamaktadır.

 

Ancak her ne hikmetse bu gün bize dayatılan Kopenhag kriterlerinin hiçbiri bölgeye uğramamıştır. Soydaşlarımızın yaşam standartlarında hiçbir iyileşme olmadığı gibi yaşamsal hak ve özgürlüklerinde pek çok sıkıntılar artarak devam etmektedir. İnsan hakları ve Kopenhag kriterleri Misak-ı Milli sınırlarında mı başlamaktadır sorusu akla gelmektedir. Hatay gibi Milli Misak'a dahil olan Batı Trakya, soykırıma tabi iken hangi fikirdeki insanlar Türkiye'ye husumet gösteren azınlık vakıflarına gayri menkul edinebilme yasasını çıkarmışlardır.

 

Yaşananlar Lozan'ın 38.-45.maddelerinde belirlenen Batı Trakya Türk Azınlık ile İstanbul Rumları arasındaki mütekabiliyet

esasının çiğnenmesidir.Avrupa'nın oportünist yaklaşımlarını en güzel örneğ

54609 ziyaretçikişi burdaydı!
 

REKLAM VER

---Adim---

Sitemize reklam vermek için bize ulaşın reklamver@mynet.com Anasayfaya Reklam verebilirsiniz

---Adim---

REKLAMLARA BAK

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol